Küresel bir salgınla mücadele halindeyiz. Ölüm riskinin söz konusu olduğu belirsiz ve kaotik bir süreçten geçiyoruz. O yüzden olağan akışımızı askıya alan pek çok tedbiri uyguluyoruz. Okulların kapatılması da bu tedbirlerden birisi. Bu tür kriz durumlarında bazı sorunları konuşulması, sevimli gelmese de, zaruret arz ediyor. Zira aldığımız önleyici/koruyucu tedbirler kaçınılmaz şekilde başka alanlarda mağduriyetlere yol açabiliyorlar. Tedbirlerin yan etkisi olarak görebileceğimiz bu durumların olumsuz etkisini görmek ve gidermek de en az bu zorunlu tedbirler kadar aciliyet arz edebiliyor.
Hükümet bir ekonomik tedbir paketi açıkladı. Bu paket ile krizin neden olacağı olumsuz etkileri minimumda tutmak istiyor. Paketin içeriği ve krizin olumsuz etkilerini ne kadar gidereceği bahsi diğer. Bu vesileyle dikkat çekmek istediğimiz husus zorunluluk nedeniyle durdurma kararı aldığımız eğitim-öğretim faaliyetlerinden ciddi anlamda olumsuz etkilenen sayıları onbinlerle ifade edilen ücretli öğretmenlerin durumu.
Bilindiği üzere kamuda farklı istihdam modelinde çalışan toplam 1 milyon 77 bin 307 öğretmen var. Bunların 994 bin 634’ü kadrolu, 82 bin 673’ü sözleşmeli iken geri kalan 80 bini de ücretli olarak çalışıyor. Kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler aylık maaş ve ek ders karşılığı çalışırken aynı işi yapan ücretli öğretmenler ise sadece ek ders ücreti karşılığında çalışıyorlar. Üniversite mezunu bu insanlar asgari ücretin altında bir ücretle bir anlamda kamu tarafından fiilen sömürülmektedirler. Nitekim bu durumları gözönünde bulundurularak 13 Aralık 2018’de açıklanan ikinci 100 Günlük Eylem Planı’nda ücretli öğretmenlerin ek ders ücretlerinin yüzde yüz arttırılacağı belirtilmişti. Söz konusu artış gerçekleşmediği gibi virüs nedeniyle okulların tatil edilmesi 80 bin ücretli öğretmenin ücretsiz bir şekilde kriz koşullarında başka tür bir belirsizliğe mahkum edilmeleri anlamını taşıyor. Kadrolu ve ücretli öğretmenlerin mağduriyet yaşamayacağına ilişkin ilk gün açıklama yapan MEB’in ücretli öğretmenlerin durumuna duyarsız kalması izaha muhtaçtır. İnsaf sınırlarını yok sayan bu tutumun niteliğini ‘sosyal bir hukuk devleti’ olarak iddia eden bir devlette olamayacağı açıktır. Fiili olarak sömürülen, maaşları olmayan bu insanların kronik bir sorun olan öğretmen açığını kapatarak sisteme ciddi katkı verdikleri ortadayken kriz durumunda durumlarının sessizlikle geçiştirilmesi kabul edilemez.
Bu durum adalete, ahlaka ve vicdana sığmaz.
O yüzden kadrolu ve sözleşmeli meslektaşları ile aynı işi yaptıkları halde asgari ücretten düşük bir bedelle ücretli olarak çalışan ve sistemin öğretmen açığını kapatarak büyük katkı sunan ücretli öğretmenlere kriz durumu aşılana kadar ücret ödenmesi aklın, ahlakın ve vicdanın gereğidir. Özgür Eğitim-Sen olarak hükümeti aklın, ahlakın ve vicdanın gereği olan bu adımı atarak mağduriyeti gidermeye çağırıyoruz.
Abdulbaki Değer
Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı
YORUMLAR