Birleşmiş Milletler, bu yıl Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ndekuraklık sorununa odaklanarak, bu soruna karşı hep birlikte eyleme geçilerek önlem alınması gerektiğini vurguluyor. İklim krizi ve buna bağlı olarak gelecekte yaşanacak kuraklıkların gelecek dönemin en önemli iki sorunuolduğunu ifade eden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, kuraklıktan en çok etkilenen sektörün tarım olacağının altını çiziyor.
“Tarımsal üretimi etkileyen kuraklık son 20 yılda %29 arttı”
Kuraklığındünyanın her
yerinde iklim tipine bağlı olmaksızın görülen bir doğa olayı olduğunu
hatırlatan Deniz Ataç;“1970-2019 yılları arasında oluşan doğal felaketlerin
%50’sini kuraklık oluşturmaktadır. Kuraklık nedeniyle aynı dönemde 650 milyon
insan yaşamını yitirmiştir ve bunun %90’ı ikliminkurak ve yarı kurak olduğu
gelişmekte olan ülkelerdir. İklim krizi nedeniyle kuraklığın sayısı ve şiddeti
artmaktadır. Kuraklıktaki artış oranı son 20 yılda %29 olmuştur. IPCC
Raporlarına göre küresel ısınma 1.5°C’de dahiher 10 yılda bir kuraklık oluşma
sıklığı %50, 2°C’ye ulaşması halinde ise %70 oranında artacaktır. Su sıkıntısı
çeken insan sayısının 2040 yılında 5.7 milyara ulaşabileceği ve her dört
çocuktan birinin çok kuvvetli derecede su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağıtahmin
edilmektedir.Üretilen gıdanın %80’i yalnızca yağmur suyuna dayalı üretimin
yapıldığı kuru tarım arazilerinden gelmektedir. Bu nedenle kuraklık tarımsal
üretimi etkilemekte, kuraklığa bağlı olarak önemli ölçüde verim kayıpları
oluşabilmektedir. Geçen yıl 65 ilimizde kuraklık nedeniyle verim kayıpları olduğu,
bazı yerlerde ürün kayıplarının %70’e ulaştığı bildirilmiştir” dedi.
TEMA Vakfı tarafından
Türkçeleştirilen IPPC İklim Değişikliği ve Arazi Raporu Yönetici Özeti’ne de
atıfta bulunan Ataç; “Raporda ifade edildiği gibi iklim değişikliğinin sonucu
yüksek hava sıcaklıklarının görülme sıklığı artmış, bu durum gıda güvenliği ve
karasal ekosistemleri olumsuz yönde etkilemiş, birçok bölgede çölleşmeye ve
arazi bozulumuna neden olmuştur. Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz
Çanağı, iklim krizinin en olumsuz etkilerinin görüleceği bölgeler arasında
gösterilmektedir. Akdeniz Çanağı’nda yüksek hava sıcaklıklarının sıklığının,
şiddetinin ve süresinin artmaya devam edeceği, yağışların azalacağı, orman
yangınlarında %50 artış olacağı, tarımsal ürün ve hayvancılık verimliliğinin ve
bitki biyolojik çeşitliliğinin azalacağı öngörülmektedir. Kısacası gelecekte en
önemli sorunlarımız, yanan orman alanlarında artış, su kıtlığı ve tarımsal
üretimde azalış, buna bağlı olarakkırsal alanların sosyo-ekonomik olarak
etkilenmeleri olacaktır” dedi.
“Kuraklığın etkileri, alınacak aktif önlemlerle azaltılabilir”
Kuraklıkoluştuktan sonra
alınacak önlemlerin geç olacağını vurgulayan Ataç; “Böyle bir yaklaşım kuraklık
yönetimi değil,ancak kriz yönetimi olur. Kuraklığın, daima karşılaşılma
olasılığı yüksek, üstelik yaşanan iklim krizi ile daha da şiddetlenmesi
beklenen doğal bir felaket olacağını kabul ederek, hazırlıklı olacak ve
etkilerini azaltacak tedbirleri içeren planlar hazırlamak gerekir.Bu kapsamda
25 su havzamızın 13’ünde kuraklık yönetim planlarının hazırlanması önemli bir
adımdır. Kalan havzalar için de bu çalışmalar tamamlanmalı, kuraklık riski
yüksek ve etkilenebilir nüfusun yüksek olduğu bölgeler önceliklendirilerek
hazırlanan planlar ivedilikle uygulamaya konulmalıdır. Kuraklık artışında ana
nedenin insan olduğu dikkate alınarak tahrip olan arazilerde restorasyon
çalışmaları yapılmalı, arazi tahribatı engellenmelidir. Vakıf olarak bizim de
katılım sağladığımız Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 15.
Taraflar Toplantısı’nda, Arazi restorasyonlarıyla ilgili ‘2022-2024 için
Hükümetlerarası Kuraklık Çalışma Grubu Oluşturma’ taahhüdü verilmesi bu konuda
önemli bir adım olmuştur” diyerek 2030 yılına kadar 1 milyar hektar bozulmuş
arazi restorasyonunu hızlandırma taahhüdünü mutlulukla karşıladıklarını ifade
etti.
Su Kanunu’nun gerekliliğinin
de altını çizen Ataç; “Kıt olan su varlığımızı koruyan, etkili bir su yönetimi
sağlayanve kurak dönemlerde su tahsisini düzenleyen birkanun hazırlanarak
yürürlüğe konulmalıdır. Türkiye’de kuraklık riski çok yüksek olmasına ve tarımsal üretim ve gıda temini ile birlikte
ekonomik, çevresel ve sosyolojik birçok etkisi olmasına rağmen, 7269 sayılı
Umumi Afetler Kanunu’na göre afet sayılmamakta ve afet istatistiklerinde hiç
yer almamaktadır.Oysa dünyada, etkili olan 31 çeşit doğal afet arasında ilk
sırada yer almaktadır” diyerek kuraklığın doğal afet statüsüne alınması
gerektiğini söyledi.
Umut
Yeşertiyoruz! TEMA
Vakfı
YORUMLAR