Reklam
Reklam

Fatih İstanbul'un Fatih'i  Ayasofya ise Camiidir...

Bilindiği gibi, Ayasofya’nın Camii vasfını yok sayan ve vakfiyesine dair beyanı görmezden gelen hukukilikten yoksun 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay'a açılan dava, karar aşamasındadır. 

Fatih İstanbul'un Fatih'i  Ayasofya ise Camiidir...

Bilindiği gibi, Ayasofya’nın Camii vasfını yok sayan ve vakfiyesine dair beyanı görmezden gelen hukukilikten yoksun 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay'a açılan dava, karar aşamasındadır. 

Fatih İstanbul'un Fatih'i  Ayasofya ise Camiidir...
01 Temmuz 2020 - 21:57
Reklam
Reklam


Beklentimiz; milletimizin hiç vazgeçmediği “Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması” iradesiyle, hukuki ve tarihi gerçeklikle uyumlu olarak ecdadın hem vasiyetine hem de vakfiyesine uygun biçimde cami olarak hizmet sunması talebiyle uyumlu kararın alınması ve açıklanmasıdır. Sözün özü; Ayasofya’nın cami olduğunun tescili, vakfiyesinin teyidi sonucunu doğuracak müze kararın iptali, hem milletin beklentisi hem de hukukun gereğidir. 

Ayasofya, bir müze olarak değil ibadethane vasfını haiz olarak inşa edilmiş, davaya konu ve hukuksuzluğu cari Bakanlar Kurulu kararına kadar da hep ibadethane olarak hizmet vermiştir. Ayasofya Camii’nin bu tarihsel gerçekliğe, hukuki gerekliliğe ve toplumsal iradeye aykırı olarak müze yapılması; milletin iradesinin talebi olmamak yanında milletin egemenliğini de yok saymak niteliğindedir. 

Ayasofya Camii, çağ kapatıp çağ açan kutlu fethin aziz şehitlerinin emanetidir. Ayasofya Camii’nin müze yapılması kararıyla; fetih ruhu hedef alınmış, fethin hukuku ve fetih şehitlerinin vasiyeti ihlal edilmiş, fethin komutanının vakfiyesine haksız el uzatılmıştır. 

İstanbul’un fethini, “işgal” gören ve göstermeye yeltenen, “Zulüm 1453’te başladı” diyerek milletin değerler dünyasına yabancılaştığını tescilleyen, zihnen enfekte, ahlaken entübe konumda olan, fikren ihanet virüsünün maruziyeti altında bulunan kliklerin ve kişilerin; fethin ve Ayasofya Camii’nin milletimiz nezdindeki değerini anlamamaktaki kasıtlarını da ısrarlarını da görüyoruz. Bu konudaki tavırlarının, yanlış bakmak konusundaki istikrarlarının arkasındaki gerekçeleri de biliyoruz. 

Bu kesimlerin ve kliklerin Ayasofya Camii ve İstanbul’un fethi konusunda yanlı ve yanlış bakmak noktasında ortaya koydukları kastı, ısrarı, lejyoner tavırları sorumluluk makamında bulunanlar, hakkaniyeti ve adaleti tesis makamında olanlar da ıskalamamalıdır. Konusu fetih ve Ayasofya Camii olan her idari, icrai ve kazai işlemde kararın; 567 yıllık vakfiye, Fatih Sultan Mehmet Han’ın altı asırlık emaneti, fetih ordusunun ve fethin hukuku esas alınarak ve konuya milletin egemenliği penceresinden bakılarak verilmesi gerekir. 

1931’de yenileme amacıyla ibadete kapatılmasına rağmen 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı Bakanlar Kurulu'nun kararıyla mahzun edilerek müze yapılmaya tevessül edilen Ayasofya, milletin gönlünde, gözünde ve hukukun hükmünde camiidir ve öyle de kalmalı ve o şekilde kullanılmalıdır. 

86 yıldır cemaatinden mahrum bir Camii, 86 yıldır Camii’sine hasret bırakılmış millet; ne egemen devlet vasfıyla ne de hukuk devleti sıfatıyla bağdaşmaz. Ayasofya Camii, 86 yıldır millet için kanayan bir yaradır. Tam da bu noktada keskin bir şekilde ifade edelim ki; o döneme ait belgeler Ayasofya Camii konusunda hukuka dayalı değil keyfi kararlar alındığını ispatlıyor. Dolayısıyla, müzeye çevrilmesine ilişkin iptal istemiyle açılan davada verilecek karar; hem egemenliğin hem de hukuk devletinin tescili anlamına gelecektir.

Ayasofya’nın Camii olduğunu, müze vasfının hükümsüz ve hukuksuz olduğunu tescilleyen ve herkese tefhim eden karar bir ön önce alınmalı ve açıklanmalı, camii vasfıyla da hemen ibadete açılmalıdır. Ayasofya Camii’nin hukukun gereği ve vakfiyenin ibadete açılması, aynı zamanda bu toprakların üzerinde yaşayan milletin iradesinin gücünün kabulü ve ilanı anlamına da gelecektir. Tarih, hukuken gerektiği şekilde tecelli etmiş olacak millet camisine, camii ise milletine kavuşacaktır. 

Üstad Necip Fazıl, “Ayasofya’yı artık önüne geçilemez bir sel açacak” diyordu. Vakit gelmiş, geçmektedir. Ümmetin, milletin beklemeye tahammülü kalmamıştır. Ok yaydan artık fırlamalı, müze iptaline ilişkin karar alınarak fethin ve fetih şehitlerinin hukuku, tarihin ve medeniyetin ahdi ortayla konmalıdır. Yapılması gereken milletin sarsılmaz kararlığının ve istikrarlı talebinin gereğini yerine getirmek, hukukun, hakkaniyetin ve adaletin gereğini icra edecek kararı ivedilikle vererek Ayasofya Camii’nin ibadete açılması kararına varmaktır. Devletin 86 yıllık yanlışını düzeltmek, milletin 86 yıllık hasretini bitirmektir. 

Türkiye’nin en büyük emek örgütü Memur-Sen olarak;
Ayasofya Camii konusundaki daimi hassasiyeti güçlü bir şekilde tekrar vurguluyoruz. Medeniyetimizin bu eşsiz kazanımının Fatih’in iradesine ve fetih hukukuna uygun olarak asli hüviyetine kavuşturulmasını istiyoruz. Danıştay’ın da milletin maşeri vicdanına, yüksek iradesine, büyük ittifaka uygun karar vermesi için gereken hukuki gerekçelerin varlığını hem hatırlatıyor ve bir kez daha haykırıyoruz;

İSTANBUL FETH EDİLMİŞTİR VE AYASOFYA MÜZE DEĞİL CAMİİDİR.

İbrahim Coşkun 
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen il Bşk.

YORUMLAR

  • 0 Yorum