Reklam
Reklam

Ev hanımlığı ya memur statüsüne kavuşturulmalı ya da meslek olarak tanınmalı

Prof. Güneş'in, yaptığı açıklama büyük destek gördü

Ev hanımlığı ya memur statüsüne kavuşturulmalı ya da meslek olarak tanınmalı

Prof. Güneş'in, yaptığı açıklama büyük destek gördü

Ev hanımlığı ya memur statüsüne kavuşturulmalı ya da meslek olarak tanınmalı
21 Ekim 2019 - 08:59
Reklam
Reklam

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Güneş, ev kadınlığının değersizleştirilmesi ve aşağılanmasının adil ve insani olmadığını belirterek, "ev kadınlığı ya devlet memuru statüsüne kavuşturulmalı ya da bir meslek olarak tanınmalıdır" dedi.

Prof. Güneş'in, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama büyük destek gördü. Açıklama şöyle:

Çalışan kadın sayısı arttıkça doğum oranları büyük ölçüde düşmüştür

Meslektaşımın Milat gazetesinde yayınlanan “Bu gitmeler gitme değil” adlı makalesi ve Sabah Gazetesinde yayımlanan “Devletten annelere 15 yardım! Her anneye 9 bin 214 TL” haberini okuduktan sonra uzun süredir annelik ve ev kadınlığı ile ilgili içimi kemirerek beni rahatsız eden görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Orijinali İngilizce olan yazım, maalesef Türkiye’de İngilizce olarak yayımlanan gazeteler tarafından sansürlendiğini de belirtmek istiyorum. Bilindiği gibi Sanayi Devrimi'nden bu yana, kadınlar işgücünde yer almaya başlamış ve bugün bu eğilim şaşırtıcı bir sayıya ulaşmıştır. Çalışmanın, kadının yalnızca ekonomik özgürlük ve daha geniş fırsatlar elde etmesini sağlamanın yanı sıra kamusal ve toplumsal yaşamda da sosyal saygınlık ve anlam kazanmasını sağladığı tartışılmaktadır. Bununla birlikte, çalışan kadınların sayısı arttıkça, ailelerde doğum oranları büyük ölçüde düşmüştür ve bu da Türkiye de dâhil olmak üzere dünyadaki birçok ülkenin, özellikle Avrupa ülkelerinin ciddi bir şekilde alarma geçmelerine neden olmuştur. 

Bu bağlamda, Türkiye yakın zamanda yukarıdaki haberde de görüleceği üzere, çalışan kadınlar arasında doğum oranlarını artırmak için maaşın yanı sıra doğum öncesi ve sonrası doğum izni, emzirme izni, haftalık çalışma saatlerini azaltma, kreş ve çocuklar için maddi destek sağlama, evde çocuk bakıcısı ödemesi gibi bazı yasal düzenlemeler yapmıştır. Çünkü yapılan bilimsel çalışmalarda bir toplumun ve medeniyetin geleceğini devam ettirebilmesi için nüfus artış oranın en az yüzde 2.11 olması gerektiği ifade edilmektedir. Genç nüfusu bir güç, hayatta kalma, toplumumuzun ve medeniyetimizin geleceği olarak gören ancak giderek nüfusu yaşlanan Türkiye’nin de diğer birçok ülke gibi bu tür iyileştirmeler yapması ve tedbir alması gayet normaldir.

Ev hanımlarına karşı karalama ve aşağılama kampanyaları

Ne yazık ki, ülke için çocuk doğurup çalışmayan ev kadınları için aynı iyileştirmelerin yapıldığını söylemek zor. Cenneti annelerin ayaklarının altına sokan bir dine inanıyoruz, ancak annelik ve ev kadınlığının değerleri ve anlamı, ileri kapitalizm, tüketim kültürü, sosyal medya, TV'ler, feminist gruplar, eğitim ve toplumun kültürel ve ideolojik olarak oluşturduğu algılamalar nedeniyle giderek azalmaktadır. Politikacılar, ekonomistler ve kitle iletişim araçları sürekli olarak karalama ve aşağılama kampanyaları ile beynimiz yıkamaktadır. Bazen açık bazen gizli olarak yapılan bu propaganda yöntemleri ile sadece çalışan kadının değerli, saygın ve özgür olduğu algısı bilinçaltımıza aşılanırken, anne ve ev kadını olmanın kadınları dört duvar arasında hapsettiği, kamusal, sosyal ve kültürel alanda yer almasını engellediği propagandası sürekli olarak yapılmaktadır. Kamuoyuna göre maalesef, annelerin ve ev kadınlarının hiçbir değeri ve anlamı yoktur. Çünkü ev kadınlığı, para ve statü kazandıran bir meslek olarak kabul edilmez. Asad Zaman’nın dediği gibi, kapitalist “bir pazar toplumunda her şey satılıktır. İnsan yaşamları, işgücü piyasasında satılan mallardır.” 

Kızlar ev kadınlığını ve anneliği engel görüyor

Bu bağlamda, ev kadınlığı, herhangi bir kazanç getirmeyen ve kadının kimliğine yarar sağlamayan, ücretsiz bir faaliyet alanı olarak görülmektedir. Bu görüşümü birkaç örnek ile açıklamak istiyorum. Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS)’inde çalışırken sınıfımın çoğunluğu kız öğrencilerden oluşmaktaydı. Edebi akımlar dersimizin konularından feminizm tartışırken ister istemez annelik, ev kadınlığı ve özgürlükler konuları gündeme geldiğinde bazı kız öğrenciler çocuk doğurmak istemediğini ifade ettiler. Nedenini sorduğumda, bir kadının kariyer ve özgürlüğüne giden yolda ev kadınlığının ve anneliğin bir engel olduğunu ifade etmeleri beni çok şaşırtmıştı. Ayrıca, çocuk doğurmanın bedenlerini deforme edeceğini ve fiziksel güzelliklerini bozacağını ifade ettiler. 

TV dizileri ev kadını olmanın iyi olmadığını izleyicilerin bilinçaltına sokuyor

İkinci olarak, Türkiye'de birkaç yıl önce “Mutsuz Ev Kadınları” adlı bir TV dizisi vardı. Karabük Üniversitesi'nde çalıştığım yıllarda otobüs ile İstanbul’dan Karabük’e giderken koltuk televizyonunda bu diziyi seyrediyordum. Dizi, çoğunlukla çalışan kadınlar ile ev kadınlarının hayatlarını ele alıyordu. Dizinin aynı zamanda ev kadınlarının yaşamını alay etmek, değersizleştirmek için de kurgulanmış bir propagandaydı diye de düşünüyorum. Çünkü her senaryonun arkasında bir ideoloji ve dünya görüşü mutlaka vardır. Bu ideolojiler ve dünya görüşleri, verilmek istenen anlam ve mesajlar kelimelerin içinde, sembollerde ve karakterlerin söylemlerinde gizli olup yavaş yavaş istenilen doğrultuda algıya ve yaşam biçimine dönüşür. İzlediğim bölümde kadınlar, hafta sonları konken partileri düzenliyorlar ve aynı zamanda gün içinde yaptıkları işlerle ilgili sohbet ediyorlar. Çalışan kadınlar, nasıl lüks giysiler ve pahalı kozmetikler ürünler aldıkları anlatırken ev kadınına da hafta içinde ne yaptığını sormaktalar. Ev kadın da alış-veriş yaptığını, yeni kıyafetler aldığını söylediğinde, çalışan kadınlar ona kıs kıs gülmeye başlayarak onu küçümsemekteler ve ona “sen her zaman evde oturuyorsun, güzel alımlı giysilere senin ne ihtiyacın olabilir ki” dediler. Çalışan kadınlar için, ev kadınının lüks, güzel kıyafetler giymesine ihtiyaç yok çünkü ev kadınları halka açık yerlerde bulunmadıklarından gösterişe de gerek duyulmamaktadır. Bu nedenle, söz konusu TV dizisi yavaş yavaş ev kadını olmanın iyi olmadığını izleyicilerin bilinçaltına sokmaktaydı. 

Eşimin psikolojisini düşün!

Diğer bir örnek ise, eşim Ankara'daki saygın bir üniversiteden mezun oldu. Ancak ev hanımı olmayı ve çocuklarımızı gerektiği gibi yetiştirmeyi tercih etti. Çok büyük gayreti, bilgisi, sevgisi ve vizyonu ile üç çocuğumuzu düzgün bir şekilde baktı, yetiştirdi, eğitti ve topluma iyi bireyler olarak saldı. Kendisine bu büyük fedakârlığı ve özverisinden dolayı çok çok teşekkür ediyorum. Allah, ondan arzı olsun. Ne zaman yeni insanlarla tanışsak, eşimin mesleğini ve eğitimini soruyorlar. Her defasında “ben ev hanımıyım” dediğinde, ona kızıyorlar ve aşağılayıcı bir gülümseme ile “ev kadını olmak istiyordun da neden eğitim aldın, çünkü ev kadını olmak için ciddi bir eğitime gerek yok” diyorlar. Eşimin psikolojisini düşün. Günümüzde eğitim, geçmişin algısına aykırı olarak, sadece vahşi kapitalizmin ve tüketim kültürünün sinsi propagandası olarak para kazanmanın bir aracı olarak görülmektedir. Ancak eğitimin başka birçok amacı vardır: kültürlü olmak, yaşadığı dünyayı anlamaya çalışmak, hayatı sorgulamak ve anlamlandırmak, bilinçli bir birey olmak bunlardan sadece bir kaçıdır. Ev kadını olmakta bireysel bir tercihtir.

Ev kadınları çalışan kadınlara tanınan haklardan istifade etmeli

Eğer kıymetli ve değerli kadın çalışan ve para kazanan kadınsa ki buna saygı duyuyorum, toplumun yenilenmesi, devam etmesi ve güç kazanması için çalışmayan ancak doğum yapan ev kadınlarının da devlet memuru statüsü verilmeli veya ev kadınlığı bir meslek olarak tanınmalı böylece çalışan kadınlara tanınan haklardan istifade etmelidirler. Çünkü çalışan ve para kazanan kadınlara saygı ve değer verilmenin yanında birçok devlet yardımından da yararlanmaktadırlar.

Örneğin, devletin yardımlarına gelince, birkaç gün önce, devlet yardımlarından yararlanan çalışan bir kadın meslektaşıma kaç çocuk sahibi olmak istediğini sordum ve aldığım cevap “sadece bir tane” oldu. Doğum öncesi ve sonrası doğum izni, emzirme izni, evde kreş ve bebek bakıcısı için ödeme yapılmasına rağmen bir çocuk. Bu iyileştirmeler güzel şeyler ve “bir çocuk sahibi olmakta” bir tercih ise saygı duyarım. Ancak, birden fazla çocuğu olan ev kadınları bu avantajların hiçbirinden neredeyse hiç yararlanamamaktadırlar. Çoğunun sağlık güvencesi bile yok. Çocuk sayısına göre sadece bir kereye mahsus bir miktar ödeme yapılır, ancak annenin sosyal statüsüne hiçbir şey eklemez.

Anneliği küçümsemek psikolojik savaşın taktiğidir

Ev kadınları, çocuklarını toplumun yaşaması, devam etmesi ve medeniyetin devamı için ücretsiz olarak doğurmaktadırlar ve bunun karşılığında da maddi-manevi saygı ve takdir bekliyorlar. Onlar işi bittiğinde kenara atılan birer kuluçka makinesi değillerdir. Anneler sadece çocukları doğurmazlar, onlar aynı zaman öğretmen, eğitimci, sevgi, duygu ve bilgelik kaynağıdırlar; anneler, sağlıklı, istikrarlı, adil, düzenli toplumların ve ileri medeniyetlerin görünmez kurucuları ve isimsiz kahramanlarıdır. Psikiyatrist yazar Nevzat Tarhan'ın sözleriyle, “bir çocuğu iyi yetiştirmek ve bir anne olmak iyi bir fabrika inşa etmekten daha değerlidir. Bu nedenle anneliği önemli bir meslek olarak kabul etmek gerekir. Anneliği küçümsemek, devam etmekte olan psikolojik savaşın taktiğidir.” 

Basitçe, demek istediği şudur diye düşünüyorum. Ne kadar mükemmel fabrika kurarsanız kurun, ne kadar ileri teknolojiye sahip olursanız olun eğer toplum iyi eğitilmemiş bireylerden oluşmaz ise sağlıklı, adil, yaşanabilir, kusursuz bir toplum ve medeniyet inşa etmeniz mümkün değildir. Bunu en güzel bir şekilde yüzyıllar önce Plato “Cumhuriyet” adlı eserinde dile getirmiştir. Son olarak doğum oranları gerek dünya genelinde gerekse ülkemizde yıldan yıla düşmekte ve bazı ülkelerin geleceğini, Giulio Meotti'nin “Avrupa’nın Hayatta Kalma Krizi” başlıklı makalesinde güzel bir şekilde ele almaktadır.

Ev kadınlığı ya devlet memuru statüsüne kavuşturulmalı ya da bir meslek olarak tanınmalıdır

Sonuç olarak, ev kadınlığı ya devlet memuru statüsüne kavuşturulmalı ya da bir meslek olarak tanınmalıdır. Bu da ev kadınlarını onura edecektir diye düşünüyorum. Aksi takdirde, kadınların bir kısmı - çalışmayan anneler – hayatın ve toplumun yüklediği ağır yükü ve sorumluluğu omuzlarında taşıyarak fiziksel ve psikolojik olarak küçülmeye devam edecektir. Ev kadınlığının değersizleştirilmesi ve aşağılanması adil ve insani değildir...

Risale Haber

YORUMLAR

  • 0 Yorum