İsrail,
Gazze Şeridi'ne yönelik başlattığı saldırılar ile Filistinli savunmasız
sivilleri hedef almış, uluslararası hukuku hiçe sayarak büyük bir insanlık suçunaimza atmıştır.
İşlediği soykırım suçunun üzerini örtmek için de 7 Ekim’i
bahane etmektedir. Bu noktada çok
önemli bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz: 7 Ekim’i, meselenin sanki sıfır
noktasıymış gibi ele alan bir
yaklaşımı kesinlikle kabul etmiyoruz. 7 Ekim esasında İsrail katliam ve
soykırım makinasının hız ve şiddetinin daha da artmasıdır. Bir yılın içinde17 binden fazlaçocuk, 11 bindenfazla kadın olmak üzere 42 binden fazla masum Filistinli sivil,
İsrail’in acımasız ve insanlık dışı saldırılarında şehit düştü.
Hiçbir şey 7 Ekim’debaşlamadı! Süre giden soykırıma 7 Ekim sebep olmadı!
77 yıllık bir işgal, zulüm ve katliam tarihinden
bahsediyoruz. Topraklarından edilmiş; hakları
ve malları gasp edilmiş; öldürülmüş; katliama uğramış milyonlardan
bahsediyoruz. Böyle bir gasp ve
hırsızlığın üstüne kurularak, uluslararası hamilerinden yüz bulup günümüze
kadar gelen bu suç şebekesinden zaten ne hak ne hukuk nede adalet beklenebilir.
Diğer taraftan, uluslararası hiçbir kurum bu insanlık dışı durumun durdurulması için yeterli çaba sarf etmemiş, insan haklarını
ağzından düşürmeyen bazı Batılı devletler maalesef ki İsrail’i kınama cesareti bile gösterememiştir.
Bugün hala uluslararası toplum gereken adımları atmaktan, uluslararası hukuku işletmekten son
derece uzaktır.
İsrail, bölgenin ortasına Batılı güçlerce bırakılmış bir
bomba misali on yıllardır bölgede istikrarsızlık ve kaos
kaynağı olmayı sürdürmektedir.
İsrail,
kurulduğu günden bu yana, Batı’nın çifte standardını, iki yüzlülüğünü ve
ikircikli tavrını gösteren bir örnek
olmuştu. 7 Ekim’den bu yana da acizlik, zayıflık ve sefaletini de göstermiş oldu. Bugün bu katliama ses
çıkarmayan hiçbir devletin kendini ciddi bir devlet olarak görme hakkı yoktur. Yine bugün bu soykırıma itiraz edemeyen hiçbir ülkenin insanlığasöyleyecek tek bir sözü kalmamıştır.
İsrail
1930’ların Nazi Almanyası’ndan farksızdır. Tıpkı Nazi Almanyası gibi
soykırımcı, saplantılı ve ırkçı bir ideolojiye sahiptir. Yine tıpkıNazi Almanyası gibi saldırgan, şımarık,küstah davranışlar
sergilemektedir. İsrail bugün Ortadoğu’da etrafına bulaşan ve tüm bölgenin
düzen ve istikrarını tehdit eden bir
yapıdır. Nazi Almanyası’nın durdurulmamasının dünyanın başına açtığı dertleri tarihten biliyoruz. Bugün de
İsrail durdurulmadığı takdirde tüm bölgeyi ateşe atana kadar devamedecektir.
Bu nedenletüm gücümüzle haykırıyoruz:
İSRAİL
DURDURULMALIDIR! NETANYAHU HESAP VERMELİDİR!
Diğer taraftan devam eden bu vahşet karşısında ortak bir adım atamayan İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan da dersler
çıkarmalıyız. Bu anlamda güçlü bir Türkiye’nin daha adil bir dünya ve daha etkin bir İslam dünyası için ne kadar elzem
olduğunu bir kez daha görüyoruz. Türkiye
olarak Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Filistin’in haklı davasını her zaman ve
her platformda savunduk; savunmaya da devam edeceğiz. Türkiye, yalnızca diplomatik yollarla değil, aynı zamanda insani yardımlar ve
kalkınma projeleriyle de Filistin halkının yanında olmuştur. Filistin’e yapılan insani yardımların büyük çoğunluğu bugünülkemiz tarafından yapılmaktadır.
Konuyu insani boyutlarının yanı sıra stratejik boyutlarıyla
da en ince ayrıntılarına kadar ele alıyoruz.
İsrail saldırganlığının ülkemize de yönelebileceği riskini tüm bölge ülkeleri
gibi biz de görüyoruz. Vadedilmiş topraklar safsatasının içine ülkemiz topraklarını da katan bu suç şebekesinin planlarının farkındayız.
Stratejik tüm hazırlıklarını yapan bir ülkenin özgüvenini taşıyoruz.
Fakat aynı
zamanda toplumsal istikrarın da hayati olduğunu bildiğimizden iç cepheyi güçlü tutmak için vatandaşlarımızı
ülkemizin karşılaşabileceği uluslararası tehditler konusunda siyasi ve ideolojiktutumlarından bağımsız olaraktek bir cephedebirleşmeye davet ediyoruz.
Bu
nedenle Cumhurbaşkanımızın yıllardır tekrar ettiği “bir olacağız, iri olacağız,
diri olacağız, kardeş olacağız, hep beraber Türkiyeolacağız” şiarını bir ahitleşme olarakgörüyoruz.
Bu
anlamda güçlü bir Türkiye’nin ve siyasi iradenin öneminin hem bölgemiz hem de insanlık için ne denli hayati olduğunu bir
kez daha vurguluyoruz. Filistin davasına sahip çıkan Cumhurbaşkanımızın küresel çetelerve onların yerli işbirlikçileri tarafından yıllardır neden hedefalındığını bugünlerde yeniden idrak ediyoruz.
Filistin, sadece bir coğrafibölge ya da bir halkın mücadelesi değildir;Filistin, tüm insanlığın vicdan davasıdır. Filistin'in bağımsızlık mücadelesi, aynı zamanda evrenselinsan hakları mücadelesidir.
İsrail’in işgal politikalarına, Filistin halkına uyguladığı zulme ve insan haklarıihlallerine karşı mücadelemiz Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde devam
edecektir.
Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.
AK Parti İnsan HaklarıBaşkanlığı
YORUMLAR