Şöhretsiz Büyük Bestekar, Mukim Tahir
Mukim Tahir, meşhur olmuş, hatta söyleyeni de meşhur etmiş onlarca türkünün adı sanı bilinmeyen kahramanı… Bilmediğimiz, tanımadığımız bu insanın türküleri birçoğumuzun dilinde. 'Ayağında Kundura' mesela…
Mukim Tahir… Tahir Oturan… Bu ismi birçoğumuz bilmeyiz. Bu da kimmiş diye sorarız. Bilmediğimiz, tanımadığımız bu insanın türküleri birçoğumuzun dilinde. “Ayağında Kundura” mesela… Tahir Bey, meşhur olmuş hatta söyleyeni de meşhur etmiş onlarca türkünün adı sanı bilinmeyen kahramanı… Bey diyoruz, gerçekten beylerden. Urfa’nın ileri gelen ailelerinden Büyükhatipoğlu’na mensup. Sözleri dinleniliyor, sofralarına oturuluyor, sevilip sayılıyorlar.
1900 yılında Urfa’da doğuyor Mukim Tahir. Varlıklı bir aileye mensup olduğundan rahat bir çocukluk geçiriyor. Bolluk içinde… Türk halk müziği üzerine araştırmaları olan İhsan Öztürk, bir yazısında şu bilgileri veriyor: “Mukim Tahir, güzel giyinen, iri yapılı, uzun boylu, kaytan bıyıklı, esmer ve çok yakışıklı biridir. Hoşsohbet biri olup fıkralar, hikâyeler anlatarak sohbetini, konuşmalarını süsleyen, gayet hürmetkâr, bir çocuğa bile hürmet eden bir kişiliğe sahiptir.
Devrinin en önemli gazelhanı olarak öne çıktı
Mukim Tahir, Kör Ahmet Hafız, Kirişçi Cürre Mehmet gibi dönemin önemli müzik üstadlarından ders almış. Kulağı çok iyi ve sesi güzel olduğundan kısa sürede ünlenmiş. Mahalli ağzı ustalıkla kullanması da ayrı bir maharet. Dambıracı Derviş, Hacı Nuri Hafız, Kel Hamza, Bekçi Bakır, Topal Abe, Vaveyli Mustafa Çavuş gibi ustalarla müzik meclislerine katılmış. Devrinin en önemli gazelhanı olarak öne çıkmış.”
Arazi anlaşmazlığı yüzünden bir arkadaşı ile birlikte amcasını öldürür. Kendisine 101 sene, arkadaşına 24 sene mahkûmiyet verilir. Çevresinde çok sevilen, sayılan, sanatçı ruhlu bir kişi olduğundan Mukim Tahir’in cinayet işlediğine kimse inanmak istemez. Urfa cezaevinde hapis yatar. Cumhuriyetin onuncu yıl affından yararlanarak hapisten çıkar.
Varlıklı bir aileye mensup olmanın getirdiği kolaylıklar kaybolur. Mukim Tahir’i bundan sonra zorluklar beklemektedir. Hayatın diğer yüzü kendini gösterir. Mahpusluktan sonra derbeder bir ruha bürünen rahmetli, çalışacak doğru düzgün iş bulamaz. Elindeki arazi ve tarlaları yavaş yavaş satmaya başlar. Kısa bir süre içinde mal mülk kalmaz. Artık yoksul, yalnız ve gariban biridir.
Bu arada Tenekeci Mahmut, Hacı Nuri Hafız gibi üstatlarla mevlit okumaya gider. Hayatına çekidüzen verir. Derbederliği bırakır. Urfa Halkevi Kahvehanesi’ni çalıştırır. Halkevi saz ekibine hocalık yapar. Hem sesiyle hem de bağlama ve darbukasıyla konserlere katılır.
Varlıktan yokluğa
Varlık içinde bir hayattan yokluğa düşmek kolay değil. Mukim Tahir de bu durumu sindiremez. Urfa ona dar gelmeye başlar. Zonguldak Yenice’de inşaat işleriyle uğraşan akrabasının yanına gider. Zaten yorgun ve bitkindir. Gidişinin üçüncü günü hastalanır. Vefat eder.
Defin anı çok trajik. Arkadaşı Urfalı Köşker Hacı Mustafa Nacar şunları anlatıyor: "Biz Zonguldak'ın Yenice Nahiyesi’nin Cebeci mevkiinde bulunan bir köyde, tren yolu işinde çalışmaya gittik, Mukim Tahir de bizden iki üç gün sonra oraya çalışmak üzere sazıyla birlikte geldi. Memleketten ayrılmanın hasretinden olsa gerek çok dalgın ve düşünceliydi. Hasta ve bitkin bir vaziyetteydi ve geldiğinin üçüncü günü çok rahatsızlandı. Yerimiz ilçeye yaya olarak bir saat mesafedeydi, ilaç almak üzere ilçeye gitmeye hazırlanırken vefat etti. Cenazeyle ilgili gerekli hazırlıkları yaptık, defnetmek üzere yakınımızda bulunan köyün mezarlığına götürdük. Mezarlık yeri, zemini yumuşak toprak olan tepelik bir yerdi. Toprağı kazdık ama sert bir zemin bulamadık ve açtığımız çukura gömdük, etrafına bir iki tahta koyduk. Yağmur yağıyordu ve toprak atınca tahtalar yıkıldı. Öylece üzerini kapattık. Çok üzüldük, memleketin en meşhur ve en zengin insanını, memleketinden yüzlerce kilometre uzak bir köyde, mezar bile olmayan bir çukura gömdük.”
Anadolu coğrafyasının kaderi gibi
Urfa’da yetişmiş musiki insanı Mukim Tahir şarkı, türkü, ilahi, gazel, hoyrat her türlü makamı icra eden biri. Hafızası çok kuvvetli; duyduğu bir eseri asla unutmuyor. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça dört dilde okuyabiliyor. Özellikle “Ayağında Kundura”, “Kapıyı Çalan Kimdir”, “Elleri Pamuk”, “Kırmızı Kurdela”, Urfalı şair Abdi’ye ait olan “Hüsnün Senin Ey Dilber Nadide” gazeli onun büyüklüğünü gösterir. “Çarşıda Nişe”, “Bu Pınar Eşme Pınar”, “Abdonun Mezarı”, “Havayı Deli Gönül Havayı” adlı eserler ondan derlenip repertuvara kazandırılmış.
İçli, yanık sesiyle insanın yüreğine dokunan Tahir’in hayatı da dokunaklı. Anadolu coğrafyasının kaderi gibi… Hüzün, hasret, ayrılık, yitiriş… Hepsi onda da vardı…
Allah rahmetiyle kucaklasın.
Muaz Ergü, 22 Kasım 2018, dunyabizim.com