İletişim Başkanı Fahrettin Altun: Milli bir vazife olarak görüyoruz!
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ankara'da "Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli"nde dezenformasyonla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Fahrettin Altun, "Hakikat, medya etiğinin de temelini oluşturan bir kavramdır. İster konvansiyonel mecralarda, ister dijital mecralarda yapılsın, haberciliğin tek amacı hakikat olmalıdır" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ankara’da "Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli"nde dezenformasyonla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Fahrettin Altun, "Hakikat, medya etiğinin de temelini oluşturan bir kavramdır. İster konvansiyonel mecralarda, ister dijital mecralarda yapılsın, haberciliğin tek amacı hakikat olmalıdır" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, katıldığı "Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli"nde bir konuşma yaptı.
"Türkiye'yi askeri darbeler ve ekonomik saldırılarla dizayn etmeye çalışıp başarılı olamayanlar, bugün maksatlı yalan bilgi, dezenformasyon ile bunu yapmaya çalışıyor. Bu açıdan biz dezenformasyonla mücadeleyi milli bir vazife olarak görüyoruz." Diyen Fahretin Altun konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Doğruluk" ilkesinin önemine işaret eden Altun, "Bir haber, doğası gereği zaten doğru olmalıdır. Doğru değilse, bunun adı da haber değildir. Habercilik de doğruluktan başka bir zeminde yapılamaz. Doğruluk yoksa, yalan varsa, çarpıtma varsa, burada yapılan faaliyet habercilik değildir. Dolayısıyla doğruluk, başlıca medya etiği standartları ve basın ahlak ilkeleri açısından vazgeçilmez bir değerdir. Toplumun haber alma hakkını eksiksiz ve sağlıklı bir şekilde karşılamak ancak ve ancak doğrulukla yapılan habercilikle mümkündür.
Bu sorun genellikle sözde 'siyasal muhalefet' adına bilinçli ve sistematik bir şekilde karşımıza çıkıyor. Maalesef en temel gazetecilik ilkelerinin hiçe sayılması sonucu ortaya dedikodudan, dedikoduculuktan başka da bir şey çıkmıyor. Yalanlara, iftiralara, çarpıtmalara zemin oluşturan böyle bir vasatta asla haber ya da habercilikten söz edemeyiz. Dedikodu ve dedikoducular, toplumsal, siyasal ve demokratik alanı zehirledikleri gibi, gazeteciliğin güvenilirliğine ve itibarına da zarar veriyorlar. Böyleleri hiçbir ahlaki değeri ve mesleki ilkeyi tanımıyorlar. Sistematik yalandan, çarpıtmadan, dezenformasyondan maalesef besleniyorlar.
ÜLKE GÜNDEMİNİ MANİPÜLE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR Masa başında ürettikleri sözde haberlerle tezvirat makinesi gibi çalışıyorlar. Toplumu, siyasal alanı, ülke gündemini kurgu, sansasyon ve manipülasyonla dizayn etmeye uğraşıyorlar. Fildişi kulelerinde kendi ideolojik kumaşlarından diktikleri deli gömleklerini topluma giydirmeye çalışıyorlar adeta. Bu deli gömleğini giymeyi reddedenlere karşı da hakarete başvuruyorlar, pejoratif dille saldırıya geçiyorlar.
Bu mücadele, toplumsal, siyasal ve demokratik alanı temiz tutmak için olduğu kadar gazeteciliğin itibarını korumak için de şarttır. Özellikle de bilgi ve haber akışının arttığı, erişimin kolaylaştığı günümüzde habercilikte etik değerlere sahip çıkmak elzemdir.
Medya bu fonksiyonu ancak etik ilkelerden ve ahlaki değerlerden ödün vermeden yapacağı mesleki üretimlerle yerine getirebilir. Bu ilkelerin sistematik olarak uygulamaya konulmasıyla doğru ve güvenilir haberciliğin demokrasi için oynadığı hayati rol de ortaya çıkacaktır. Şunu açık ve net bir şekilde ifade etmemiz gerekir.
YALAN BİLGİ GERÇEKLİĞE ZARAR VERİYOR İktidar, güç, sorumluluk gerektirir. Medya elindeki gücü sorumsuzca kullandığında bunun sonucu toplumsal barış ve huzur için, kamu düzeni için ve dahası bireylerin hakları için yıkıcı olmaktadır. İçinde yaşadığımız hakikat ötesi çağda, dijitalleşme, sunduğu fırsatların yanı sıra kitle iletişim süreçlerinde büyük bir dejenerasyonu da beraberinde getirdi. Nitekim dijital dönüşümün en önemli risklerinden biri olan 'maksatlı yalan bilgi' yani 'dezenformasyon', gerçekliğin yitimine sebep oldu.
Bildiğiniz üzere Türkiye, maksatlı yalan bilgiye, dezenformasyona dünyada en fazla maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Türkiye'nin son 20 yıldır gösterdiği büyüme ve gelişmeyi durdurma çabaları, sistematik dezenformasyon siyasetiyle de kendini gösteriyor. Ülkemizi ve kurumlarımızı yıpratma girişimleri, siyasetten medyaya birçok alanda çok boyutlu saldırılarla yürütülüyor. Türkiye, bugünkü güçlü konumunu elde etmemiş olsaydı, itibarlı bir bölgesel güç ve bir küresel aktör olmamış olsaydı, bugünkü haliyle sistematik dezenformasyon saldırılarıyla, bu bağlamda bir kuşatma girişimiyle karşı karşıya kalmayacaktı.
SİYASİ İSTİKARI BOZMAK İÇİN KULLANILIYOR Yalan haber ve dezenformasyon, yapay toplumsal kutuplaşmalar oluşturmak, siyasal istikrarı bozmak için bugün araçsallaştırılıyor. Vaktiyle Türkiye'yi askeri darbeler ve ekonomik saldırılarla dizayn etmeye çalışıp başarılı olamayanlar, bugün maksatlı yalan bilgi, dezenformasyon ile bunu yapmaya çalışıyorlar. Bu açıdan biz dezenformasyonla mücadeleyi milli bir vazife olarak görüyoruz. Bu noktada gerek TRT gerek Anadolu Ajansı ve gerekse milli medya kuruluşlarımız, bu süreçte çok ciddi bir etkinlik ortaya koyuyorlar ve bu mücadelenin baş aktörleri olarak sahnede rol alıyorlar.
'BOZGUNCULARIN HEDEFİ OLUYORSUNUZ' Çünkü yalanları ifşa ettiğinizde, doğruyu, hakikati meydana serdiğinizde bozguncuların tekerine adeta çomak sokmuş oluyorsunuz ve onlar tarafından hedefe oturtuluyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi mücadelesi tam anlamıyla böyle bir sürece işaret eder. Sayın Cumhurbaşkanımız ulusal ve uluslararası alanda bozguncuların oyunlarını ortaya koyduğunda, bozguncuların gerçek kimliğini bütün dünyaya gösterdiğinde bu kez çok ciddi saldırılarla karşı karşıya kalmıştır.
Ve siyasi hayatı boyunca bu mücadeleyi şerefle vermiş ve başarılı olmuştur ve milletinin desteğiyle de bu Türkiye'nin büyümesinin de zeminini oluşturmuştur.Yalanda sınır tanımayan bir sistematik kötülüğe karşı aynı şekilde sistematik ve çok boyutlu bir mücadele vermek gerektiğini anlatan Altun, "Yani her ne şartta olursa olsun hakikate sahip çıkmak esastır. Şunu çok iyi biliyoruz ki yalanın, çarpıtmanın, dezenformasyonun panzehiri yine hakikatin bizzat kendisidir."
‘HABERİN TEK AMACI HAKİKAT OLMALIDIR’ Haberciliğin tek amacının hakikat olması gerektiğini ifade eden Fahrettin Altun, "Yalan haberin ve bilgi kirliliğinin çok hızlı bir şekilde yayıldığı, itibarsızlaştırma ve karalama operasyonlarının acımasız bir şekilde yürütüldüğü bir medya ortamında, doğruluğun, hakikatin mücadelesidir habercilik. Bu mücadele, zorlu bir mücadele ama bir o kadar da kıymetli, şerefli bir mücadeledir.
Ne yazık ki gerçeğin değersiz, sıradan, demode gösterilmeye çalışıldığı, dedikodunun değerli ve normal kılınmaya çalışıldığı bir medya, toplumlara, kamuoyuna kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu noktada hiç kuşkusuz hakikatin ve hakikati savunacak aktörlerin varlığı çok kıymetlidir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği üzere 'Hakikatin en yalın haliyle okuyucuya ve izleyiciye aktarılması, gazetecilik mesleğinin olmazsa olmazıdır." diye konuştu.