Ali Babacan; İktidar Yozlaştırmaya Başladı

13 Mayıs 2020 - 09:27

Kurucusu ve uzun yıllar bakanlık yaptığı Adalet ve Kalkınma Partisi'nden ayrılarak 2 ay önce de Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi'ni kuran Ali Babacan, BBC Türkçe'ye konuştu.

Babacan'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

 

'İKTİDAR YOZLAŞTIRMAYA BAŞLADI'

 

Kurucusu olduğunuz, uzun yıllar bakanlık yaptığınız AKP'den ayrılıp, neden yeni bir parti kurma kararı aldınız?

 

Öncelikle siyasete nasıl girdim, niye girdim bir kaç cümle söyleyelim. Biz ticaretle uğraşan bir aileyiz aslında. Türkiye'de 1997 yılında 28 Şubat süreci yaşandı, ardından da 2001'de malum o çok büyük ekonomik krizi yaşadık. Daha sonra siyasette sil baştan, ihtiyacı ortaya çıktı.

 

Tam o dönemde ben bir teklif aldım, yani iş dünyasının ve finans bakışının siyasete yansımasının çok önemli olacağı, biraz da elini taşın altına koyarak, işin içinde olarak Türkiye'nin problemleriyle uğraşmak, çözmek için mücadele etmenin iyi olacağı bana söylendi.

 

Kaç kere oturduk, konuştuk ve sonunda kabul ettim ve Ak Parti Kurucu üyesi olarak başladım. Amacım sadece Türkiye için iyi bir şeyler yapmaktı.

 

AK Parti iyi ilkelerle başladı, iyi değerlerle başladı. Tayyip beyin o günkü açılış törenindeki açıklamalarına bakarsanız çok farklı başladı her şey.

 

Ama daha sonra zaman geçtikçe, iktidar gücü yozlaştırmaya başladı. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır diye bir tabir var biriyorsunuz, bütün o başlangıç ilkelerinden değerlerinden uzaklaşılmaya başlandı.

 

İnsan kaynağı, yapısı erozyona uğradı. Kararlar istişare ile alınırken, daha sonra tamamen tek bir merciden alınmaya başlandı, buna bağlı olarak da hatalar çoğaldı.

Bu hatalar, şahsi alanda kalsa, partinin yaptığı hatalar olsa neyse ama, bütün bu hatalar ülkeye büyük maliyet getirmeye başladı.

 

AK Parti, bir zamanlar belli bir kesimin özgürlük sorunu, belli bir kesimin baskı zulüm altında olmasına bir isyan olarak ortaya çıkmışken; daha sonra, daha geniş kesimlere baskı yapan, geniş kesimlerin özgürlük alanını sınırlayan, ülkedeki genel demokratik işleyişi zayıflatan bir tablo ortaya çıkmaya başladı.

 

Açıkçası, bir süre dedik, dışında duralım, sessiz olalım, kendi işimize dönelim.

Fakat ülkenin şartları o kadar kötüleşti ki yeniden Türkiye için bir şey yapmayı ahlaki toplumsal sorumluluk olarak gördük ve bizim gibi düşünen arkadaşlarla birlikte yeniden bir başlangıç yaptık ve yeni bir siyasi parti kurduk.

 

'İÇERDEN DÜZELTEMEYECEĞİMİZE KANAAT GETİRDİĞİMİZDE, YENİ ÇALIŞMA BAŞLATTIK'

 

Siz, istifanızı sunmaya gittiğinizde sayın Erdoğan'ın, "Ayrılmayın, ne yapacaksanız burada yapın?" dediği kamuoyuna yansıdı. Neden partide kalıp, yanlış gördüklerinizle mücadele etmek yerine ayrılmayı tercih ettiniz?

 

Öyle bir imkan görseydim, zaten sabrederdim. Ama ben bakanlıktan ayrıldıktan sonra, 2015'ten, Temmuz 2019'a kadar, yani Ak Parti'den ayrıldığım güne kadar ,basına açık tek bir ifadem olmadı.

 

O dönem benim içeride doğrular için verdiğim mücadele dönemidir. Bakanlık döneminde de problemlerle ilgili, kendi iç sorunlarımızla ilgili sadece ben değil, benim gibi düşünen arkadaşlarımız da mücadele verdi, yanlışlara işaret etmek, düzeltmekle ilgili çok yoğun bir çabamız oldu.

 

Ama hem bakanlık döneminin son bir kaç yılı, hem de bakanlık bittikten sonrasındaki son 4 yıllık dönemde, içerde çok uğraştık ama içeriden bu işin düzeltilemeyeceğine kesin kanaat getirdiğimiz anda yeni bir çalışma başlatma kararı verdik.

 

'Niye içerden düzeltilemezdi?' derseniz... Öncelikle insan kaynağı yapısı önemli ölçüde erozyona uğradı.

 

Gerçi hala az sayıda da işi bilen arkadaşlar var devlet sisteminde, AK Parti sisteminde ama sayıları çok çok azaldı, etkileri de çok azaldı.

 

Bir de dediğim gibi kararlar istişareyle gitmemeye başladı. Bizim 2003 yılındaki diyelim ki Meclis grup toplantısında biz kapanırız 363 kişi saatlerce her şeyi açık açık konuşurduk.

Bakanlar Kurulu, MKYK'sı gerçekten istişare mekanizmasıydı. Bu öyle olmamaya başlamaya başladı artık.

Eğer fazla eleştirirsen, ya da farklı düşünürsen, bir gün yol ayrımı oluyor. Bunu herkes anladı ve dolayısıyla özeleştiri dozu da düştü.

 

Kimse yüksek sesle eleştirememeye başladı. Eleştiri kültürü önemli. Problemler içerden ancak öyle düzeltilir. Bu bir sivil toplum kuruluşu, dernek olsa önemli değil.

 

Ordaki hataların maliyeti o kurum içiyle sınırlı kalır. Ama burada öyle değil, iktidar partisinin hataları bütün ülkeye mâl oluyor bütün ülke bedel ödüyor.

 

Biz buna dayanamadık. Bu ülkeye yazık, çocuklarımızın geleceğine yazık. Onun için yeni parti çalışması başlattık.

 

'OLUMLU TUTUMUN DESTEĞE YANSIMASI İÇİN VAKTİMİZ VAR'

 

İnsanlar Ali Babacan'ın parti kurduğunu Deva partisini biliyor mu?

Bizim bir parti kurmakta oluşumuz konusunda genel bir farkındalık var toplumda.

Ama hangi aşamada olduğunu bazı insanlar bilemeyebilir. Henüz kurulduğunu bilmeyenler olabilir, parti kuruldu ama adı neydi diyenler olabilir.

İletişimi kademe kademe açtıkça hem farkındalık artacak hem de destek konusunda çok iyi sonuç alacağımızı düşünüyorum.

Çünkü bilenler, farkında olanların kanaati son derece olumlu. Ama olumlu tutumun destek olarak yansıması gerekecek ama onun için vaktimiz var.

 

Parti kuruluşunu tamamladınız, bundan sonra yol haritanızda ne var?

Partimiz kurulalı tam 2 ay oldu 11 Mayıs'ta. Tabii kuruluş öncesinde çalışmalarımız da var, parti programının, politikalarının hazırlanması gibi.

Şu anda genel merkez teşkilatlanmasını tamamlamış durumdayız. Herkesin iş bölümü var herkes nerde ne yapıyor belli.

Ülke sathında il ilçe teşkilatlanma çalışmasına başladık. 81 ilimizi 18 bölgeye ayırdık, komisyonlar kurduk, komisyonlar yoğun bir şekilde kendi bölgesinin il ve ilçe teşkilatlanmasının çatısını kuruyor.

Tam o dönemin ortaysındayız şu anda. Bu yılın sonbahar aylarında teşkilatlanmamızın önemli ölçüde tamamlanmasını planlıyoruz.

Arkasından da büyük kongremizin yapılması. Onun için kesin bir tarih vermek istemiyorum şu anda biraz da süreci izlememiz gerekecek.

Ama biz sonbahar aylarına geldiğimizde önemli bir mesafe kaydetmeyi umuyoruz. Şu anki sürecin gidişi de onu gösteriyor.

 

'TOPLUM MEVCUT PARTİLERDEN UMUDUNU KESTİ'

 

Siyasette sizi farklı kılan ne olacak?

Biz partimiz kurulduktan sonra herhangi bir ölçüm yaptırmadık. Ancak parti kuruluşundan önce kamuoyu nabzını çok iyi tutmaya çalıştık.

Çok geniş, kaliteli araştırmalar yaptırdık. Yapılan araştırmaların çok iyi analizini yaptık.

Araştırma deyince tabii, biliyorsunuz, bir gerçekten kamuoyundaki toplumdaki eğilimleri ölçen araştırmalar var, bir de kamuoyunu etkilemek için kapalı ortamda üretilen sözümona araştırma sonuçları var.

Biz tabii gerçek olan araştırmayı yaptık. Ve şunu gördük: toplum mevut siyasi partilerden umudunu önemli ölçüde kesti.

Bu bütün araştırmalarda açık ortaya çıktı. Yani iktidar tarafındaki partilerden de muhalefet tarafındaki partilerden de önemli ölçüde bir umut kaybı söz konusu.

İnsanlar partileri destekleyeceklerini söylüyorlar ama o partileri desteklerkenki beklentileri daha iyi bir Türkiye değil, daha iyi bir gelecek değil.

İktidar partisini destekleyenler daha kötüsü olmasın diye korkularla o desteği veriyorlar. 'Elimizdekini bari kaybetmeyelim' diyorlar, 'Ya ülke daha kötüye giderse?' diyorlar.

Yani ülke daha iyiye gitsin diye destek yok. Muhalefet partilerini destekleyenlere bakıyoruz, muhalefeti destekleyenlerde 'Bu partiye oy vereyim, bu parti Türkiye'yi daha iyi bir geleceğe götürür' beklentisi var mı? O da yok. Daha çok kimlikler söz konusu, ya da iktidar tarafına çok kızdığı için, kızgınlıkla muhalefete destek söz konusu.

 

'YENİ SİYASİ HAREKETE İHTİYAÇ TABLOSUNU GÖRDÜK'

 

Biz parti kuruluşundan önce böyle bir tablo gördük. Bu tablo bize şunu söyledi: Yeni bir siyasi harekete ihtiyaç var.

Özellikle kararsızların, hiçbiri diyenlerin yüzdesi çok arttı. Virüs salgınından sonra yüz yüze ölçüm yapılamıyor, telefonla yapılıyor.

Telefonla yapılan anketlerin de sorunu var. İnsanlar telefonla konuşurken gerçek kanaatlerini söyleme konusunda çekingenler.

Muhtemelen telefonla yapılan anketlerde iktidarı daha fazla destekleme yönünde bir eğilim ortaya çıkabilir. Muhalefeti destekliyorum demekten korkanlar var.

Ama virüs salgını öncesinde yapılan güvenilir anketlerde, Türkiye'nine en büyük partisi kararsızlar partisiydi. Yüzde 36-37'lerde çıkıyordu.

Mevcut siyasi sistemi topyekün reddeden, büyük bir kitle var Türkiye'de... Özellikle gençlerde.

 

Yani mevcut siyasetten hiçbir şey görmek istemiyorlar, yepyeni şeyler görmek istiyorlar.

Bütün bunları biz gördük. Kendimiz de araştırmalar yaptırdık, toplumu iyi anlamaya çalıştık, onun üzerine bu çalışmaya başladık. Yoksa talep yoksa ihtiyaç yoksa niye böyle bir çalışmayı yapalım.

 

'BASKI ORTAMINDA YENİ SİYASİ HAREKET BAŞLATMAK RİSK'

 

Çok temkinli bir siyasetçi olarak tanınıyorsunuz. Oysa Erdoğan risk alıp oyunu artıran siyasette büyüyen veya iktidarını sağlamlaştıran bir isim olarak tanınıyor. Bu durum sizin için bir avantaj mı, dezavantaj mı?

 

Hayat risk, ticaret risk, siyaset risk.

Böyle bir baskı ortamında, böylesine özgürlüklerin sınırlandığı bir ortamda yeni bir siyasi hareket başlatmak ve bunca insanın adıyla soyadıyla, imzasıyla bu siyasi hareketin içinde yer alması ve çok daha fazla sayıda kişinin de yer alacak olması, aslında benim ve arkadaşlarım için ciddi bir risk.

 

Eğer riskten söz ediyorsak, böyle bir ortamda yeni bir siyasi hareket başlatmak, herkesin göze alabileceği bir risk değil. Ama biz her şeyi göze aldık öyle başladık.

 

Yine riskten söz ediyorsak, hele hele iktidar partisi için, iktidarda olan bir grup ve kişi için şuna da dikkatinizi çekmek isterim: Belki şahsi bir konuda risk alınır ama 83 milyonluk bir ülke büyük riskler altına sokulmaz.

 

Sorumlu bir devlet yönetimi anlayışına sahipsek, böylesine büyük bir ülkeyi, sadece kendi vatandaşları için değil, içinde bulunduğumuz coğrafya için de önemli olan bir ülkeyi riskle yönetmeyi, gözünü karartarak yönetmeyi doğru bulmam.

 

Tabii ki iyi tedbir alınmalı, iyi istişareler yapılmalı, önce bilim, önce akıl, önce teknik çalışma, onun üzerine siyasi karar.

 

Biz böyle çalıştık, ülkenin de öyle yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz.

 

Eğer ülke için siyaset yapıyorsak geniş bir ekiple çalışıyorsak, kuşkusuz istişarelerle, ölçülen hesap edilen risklerle hareket etmek ülke için yapılan çalışmalarda çok daha iyi.

Risksiz hiçbir şey yok ama ölçmek lazım, hesap etmek lazım. Kararımızdan eminsek o kararı uygulamak için korkmadan cesaretle yol yürümek lazım.

 

'ORTAK AKIL DEDİK, BELEDİYELERLE KAVGAYA BAŞLADILAR'

 

Koronavirüs vakası Türkiye'de ilk 10 Mart'ta duyuruldu, biz parti olarak 17 Mart'ta ilk açıklamamızı yaptık: Bu sayfada aslında reçete var. Sağlık tarafında da ekonomi tarafında da var.

Burada öncelikle koronavirüs salgınına karşı alınması gereken önlemleri yurtiçinde ve uluslar arası düzeyde konunun tüm taraflarıyla istişare halinde ve ortak akıl esas alınarak belirlenmesi büyük önem taşımaktadır dedik.

Yine kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin bir bütünlük ve koordinasyon içinde çalışmaları bu mücadelenin başarısında rol oynayacaktır dedik. Ne oldu?

Belediyelerle kavgaya başladılar. Yardımı kim verecek kavgası, yazık!

Alınan tedbirlerin etkili bir iletişimle vadandaşlarımıza duyurulması, konuyla ilgili gelişmelerin doğru zamanlı ve şeffaf biçimde halkımızla paylaşılması önemlidir dedik.

Bunun sonucu henüz test edilmedi. Daha sonra göreceğiz bunu, Çünkü uzun süre kapatılmaz bazı konular.

Bir şey ima etmek için söylemiyorum bunu, sadece pek çok konuda verilere güven olmadığı için sağlık tarafında da inşallah doğrudur rakamlar diyorum.

 

Türkiye'nin 1 yıl içinde ödenecek 170 milyar dolar borcu var. Türkiye bunu çevirebilecek durumda mı? Hükümetin önünde bu borç yönetimi konusunda hangi seçenekler var?

Sorunuza gelmeden önce dünyadaki durumun ve Türkiye'deki ekonomik tablonun genel bir değerlendirmesini yapmak gerekir.

Türkiye'nin ekonomisi ve finansal bünyesi zaten bu salgın öncesi oldukça zayıflamıştı.

Merkez Bankası'nın rezervleri önemli ölçüde erimişti. Merkez Bankası'nın yanısıra diğer kurumların kredibilitesi de önemli ölçüde erimişti.

 

'RAMAZANDA DİNİ HASSASİYET YÜKSEK, BUNU BİLİYORLAR, KULLANIYORLAR'

 

Siyasetin salgın sürecinde de tansiyonu düşmedi. CHP'li belediyelere yardım yasağı getirilmesi ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP'ye yönelik çok sert eleştirileri var. Bu gergin atmosferin nedeni ne sizce?

Bu siyasi iktidar artık daha iyi bir gelecek umudu veremiyor, insanları ancak kutuplaştırarak, karşı taraf, düşman göstererek desteğini tutmaya çalışıyor.

Halkın desteği ancak bir düşman göstererek devam edebiliyor. İyi bir şey vaadedemediğiniz zaman daha kötüsüyle korkutuyorsunuz.

Ramazanın ilk cuması ortaya atılan gündemi hatırlayın. Hemen Ramazan ayının ilk günleri ki toplumumuzdaki dini hassasiyetin yüksek olduğu bir aydır bu.

Onu da gayet iyi bilirler ve o siyaset açısından da maalesef kullanılıyor. Hemen Ramazanın üç veya dördüncü günü ana muhalefet partisine çatma... Bırakın siyasetin gereğini, benim bildiğim kadarıyla bizim dini geleneklerimizde böyle bir şey yoktur.

Ramazan ayı birlik beraberlik ayıdır. Ramazan ayı toplumsal dayanışmanın en çok olması gereken aydır: Ramazanda düşmanlıkların bile geride tutulamsı gerekir, bizim dinimizin gereği budur.

Açıkçası hayret verici bir durum. Kutuplaştırma, ötekileştirme ve düşman üretme ihtiyacı hat safhada. Biliyorlar ki, zemin zayıflıyor, destek azalıyor, biliyorlar ki iktidarın sürdürülebilirliği zorlaşıyor.

Bundan sonra bu dozun daha da yükselmesi benim için sürpriz olmaz. Şu anda ekonomik bağımlılık olduğu için batıyla biraz diyalog arayışı var.

Eğer Türkiye'nin petrolü gazı olsaydı, şu anda bütün dünya çoktan düşman ilan edilmişti. Ama şimdi ekonomik nedenlerle ihtiyaç olduğu için bir miktar diyalog arayışı var, ülkelerle dostluk tabirleri kullanılıyor.

Bakın şimdi yazılı metinlere. Ülkelere yardım gönderiyoruz ve dostluk mesajları gönderiyoruz. Aynı ülkelere bir iki ay önce hangi mesajları gönderiyorduk onu tekrar hatırlatmaya gerek yok.

 

'İKTİDAR GÜCÜNÜN ELDEN GİTME İHTİMALİ YÜKSEK, BASKIN SEÇİM OLMAZ'

 

Salgın sürecindeki kazanımların ardından bir erken seçime gidilebileceği iddiaları konuşuluyor. Siz bir erken seçim öngörüyor musunuz?

2018 seçimlerinden bu yana, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana 2 yıl bile geçmedi.

Arada yerel secimler oldu. İktidar partisi İstanbul'u kaybetti, Ankara, Antalya, Adana, Mersin belli başlı illerin tamamı muhalefete geçti.

O tecrübenin üzerine iktidar, hem Meclis'teki çoğunluğunu, hem de sahip olduğu cumhurbaşkanlığı gücünü kolay kolay riske atmaz diye düşünüyorum ben açıkçası.

Bugün bu gücün elden kayıp gitme ihtimali çok yüksektir ve zayıf bir noktada böyle bir şey yapacaklarını ben tahmin etmiyorum.

Bir de 3 yıllık bir görev süresi var. Bu 3 yılda da belki destek toplanır, memleket toparlanır diye bir iyimser beklentiye de sahip olabilirler ki keşke öyle olsa, biz de çok mutlu oluruz.

Ama olmayacak. Dolayasıyla benim apar topar bir erken seçim beklentim yok. Ama 2023 Haziran'a kadar Türkiye dayanır mı, sistem dayanır mı? O ihtimal de çok zayıf doğrusu.

Seçim ihtimalini 2021-2022'de biraz daha yüksek görüyorum.

 

'SEÇİM SİSTEMİ DEĞİŞİKLİĞİ GİDİŞİ HIZLANDIRIR'

 

Bir de, her ne kadar AK Parti sözcüleri doğrulamasa da, iktidarın cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde değişikliğe gideceği iddiası kulislerde konuşuluyor. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

Zemin kaybedilmeye başlayınca, destek kaybedilmeye başlayınca, oyunun kurallarını değiştirip, yeni kurallarla iktidarın devamı...

Bu bizim toplumumuzda tutmuyor, bu defalarca test edilmiş. Bunu insanlar herkesten önce anlıyor.

Çok fazla konuşulmasına bile gerek kalmıyor. Eski kurallara göre iktidar olamıyorum, kuralları değiştireyim ki yeni kurallara göre iktidar olmaya devam edeyim.

Bizim halkımız bunu anladığı anda işi bitirir, sona gidişi hızlandırır.

 

'KURULUŞ AMAÇLARINA UYGUN ÇALIŞMALILAR'

 

Bu tartışmalar oldu bitti, bu tartışmalar geride kaldı şimdi. Ama ileriye doğru baktığımızda yine bu konjonktürü fırsat bilip, hemen barolarla ilgili düzenleme yapmak isteniyor.

Yine Ramazan ayında oluyor bu. Yapılması gereken, gündemin daha müsait olduğu bir zamanda, bu tür meslek kuruluşlarının üyelik yapısı, iç işleyiş tarzı, bunlarla ilgili geniş katılımlı bir istişare yapılabilir, bir mutabakat arayışı olabilir.

Burada aksaklıklar var problemler var, gelin konuşalım arkadaşlar denilebilir.

Siyasi partiler arasında mesela bir ortak çalışma olabilir.

Bir şeyler yapılacaksa ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla, akademisyenlerle siyasi partilerle oluşturulacak bir komisyonla aksaklıklar nasıl giderilebilir, bu kuruluşların mümkün olduğunca günlük siyasi etkilerden uzak, kuruluş amaçlarına uygun çalışmaları nasıl sağlanır...

Bu tür yapılara baktığınızda, barolara söylemiyorum ama bazı yapılara baktığınızda şu partiden yana şu gruptan yana olanlar falan. Bu yapılar kendi içinde de günlük siyasi polemikler üzerinden değil de kuruluş amaçlarına dönük çalışmalar yapmalı.

Gruplaşmalar olacaksa kendi amaçları doğrultusunda gruplaşmalar olabilir. Yani mesela avukatlar için bir şeyi savunanlar vardır başka şeyi savunanlar vardır.

Ama particilik yapılıyorsa bu da kurumlara zarar verebiliyor. Ama bunların normal bir zamanda, makul bir ortamda, toplumsal mutabakat, siyasi mutabakat arayışıyla yapılması lazım.

Öyle iktidar gücü bende hazır da fırsat var, aklıma geleyim yapayım demek doğru değil. Reflekslerle, dürtülerle yönetilmemeli Türkiye, makul ve katılımcı bir anlayışla yönetilmeli. (BBC Türkçe)